You are currently viewing Sporları neden cok sevdim – 2

Sporları neden cok sevdim – 2

  • Post author:
  • Post category:Yaşam
  • Post comments:0 Yorum

Fotolar; Sarıkamış, Kars / Bodrum, Muğla / Ömerli, İstanbul / Uludağ, Bursa

 

Tüplü dalış; keyif, dünya değiştirmek, farklı koşullara uyum, her taraftan bir şey sarkıyor, ilk zamanlar “off hazırlanmak ne uzun, tak takıştır, kontrol et”, sonra alışıp otomatiğe bağlayınca “neyi eksik yaptım acaba” hissi, ve bu farkı çok belirgin hissetmek, dalgalara alttan bakmak, üstten gözüktüğünden çok daha güzel deniz yüzeyinin alttan görüntüsü, balıklarla muhabbet, çok çok çok komikler, bir dalış eşinin olması, onun senden başka bir şey olmaması, onun hayatının, esenliğinin seninki olması, her 30 sn’de göz kontağı, hem sessiz, hem de sesli muhabbet, su altında kahkaha atabilmek, dalış arkadaşımın ilk 3 dakikadaki ayarlamalar sırasında benim çıktığımı sanıp bütün dalışı başkasıyla eşleşip yaptığını zannedip, sudan çıktğımızda beni görüp şaşkınlıktan çığlık atması, sonra kahkahalara boğulmak. İlk mağara dalışını uzun ince bir yoldan geçip sifona çıkmak suretiyle yapıp sonraki mağara dalışlarındaki mağaraların mağara olduğunu anlamamak. 2 Kızıldeniz seyahatinden sonra en güzel dalışını Bodrum’da hiç tanımadığı bir Alman hatunla yapmak, tekne rehberi arkadaşım Nilgün’un hediyesi, o kadar küçük reef dalışı yapmıştım, hep kalabalık, hep kalabalık, hatta bir keresinde deniz komandolarına rastladık aşağıda, tek sıra yanyana ilerliyorlar, o kalabalıkta balık ne arar? Ve bu sefer her nasılsa dalış noktasına ilk tekne olarak varmışız, Nilgün “hadi sen şu Almanla dal, 200 dalışı var, tecrübeli ve iyi dalıyor, şu taraftan dalın, balıklar orda” desin, Alman kız, benim gibi balık kıvamında, yavaaaşşş sakiiiinnnn minimum hareketle yüzüyor, bir indik aşağıya orfozlarlarlarlar, laoslarlarlarlarlar ve bir tek ikimiz, ve yavaşşşş ve sessizzzzz, balıklar bize tek gözle bakıp bunlardan bir şey olmaz deyip keyiflerini bozmuyor, önlerinden bir tur atıp balıkların bittiği yere gelince geri dönüp önlerinden bir daha geçip , tekrar dönüp bir daha geçip bu arada grup gelince dağıldıklarından reefi yükselerek dolanıp, sonra grup gittiğinden tekrar yerlerine yerleşenlere yukardan bakıp, artık ufak balık seviyelerinde yüzerken balık sürülerinin arasında kalıp, 60 dakika dalış yapıp, havaları kontrol edip 100 barı görüp, yarım saat daha kalabileceğimizi bilip ama Nilgün’ün merak etmeye başlayabileceğini düşünüp kös kös tekneye döndük, ah ah arkadaşlarla 80 dakikalık dalışlar yapmak. Ahtapottuma takılan (!) Emre, kim ne kadar hava harcamış, kim ne görmüş çıktıktan sonra da dalışa devam etmek, tüm ekipman problemlerinin psikolojik olduğunu bilmek, Rolls-Royce dalışı yapmak (en güvenilir dalıcıyla dalarsan onun herşeyle ilgileneceğinden eminsen sen keyfine bakarsın  )

Yüzmek, yunusları taklit etmek, alıp başını gitmek, karadan uzaklaşıp sessizliğe ulaşmak ve sadece dalgaların sesini dinlemek, yatıp uyumak, sonra ağzına sular dolup uyanmak, vücut ile suyun farkını bilememek, kadife deniz, gün boyunca birkaç kerede 3,5 saat suda kalıp akşam 9 da uykusu gelip “niye uykum geldi ki bu kadar erkenden?” demek

Snokeling; dünya değiştirmek, bir aşağı bir yukarı, bekle ve değiş

 

Ata binmek, diğer favorim, “aktif dinamik heyecanlı”, uçmak, her an tam duyarlılık, dikkat, bilinç, niyet, sebat, dalgaya gelmezzzz, başka bir canlı, ve o bir hayvan, benden çok daha güçlü, çok daha doğal, çok daha atik, çok daha dikkatli. Her an kolaya kaçmaya hazır, engelden kaçmaya hazır, “o engele bu hızda sürersen girmem işte” diye kazık çakmaya hazır Rafaelle. Köşede dış dizgini tutamayıp salmasız yelkenli gibi açılmak. Su içerken atın üstüne 1 damla damlamasına mani olamayıp atın fişeklemesi. Engele döndüğümde kafayı kaldırıp engeli görüp “haaa tamam o zaman” deyip ne hata yapsam da kapatan Boris, engele yavaş girdiğimi farkedip aşırı topukladığımda şaha kalkıp ağzıma giren Şeker, dar köşeyi dörtnal dönerken atı motosiklet sanıp çok içe yatıp indi bindiye mahkum olmak, atın “yaa ben bişey yapmadım ki” diye kaçması, etkin komut iletmediğinde tüm gücünle tepinsen de atın kıpırdamaması, yorgun uykusuz vs olma durumunun alnında yazıyor olması. Atın gölgeleri engel sanıp üstünden atlaması, kediden motor sesinden traktörden ürkmesi, bazen yan yan kaçması, altında atın olmadığını görmek, at gitmiş sen uyumuş kalmışsın. Korkuyu, düşünceyi, vırvırı bırakıp engele sürdüğünde hafiflik, uçmak, sürat, hoopp, dööönnnnn, diğer engele, hoopp, dööönnnnn, diğer engele, hoopp… Elinin, ayağının, bacağının, kalçanın, her tarafının ayrı işlemesi, atı hamur gibi sıkmak, ritim, yumuşaklık, atı korumak ve atın sana güvenmesi, senin ata güvenmen, uyum, akış, engelin engel değil eğlence olması, hocanın bağırmalarının azar değil destek olması, Ertuğrul hocayı sinirinden zıplatmak “söylediğimi yap diyorum sana, yapmıyorsun”, hocanın avazı çıktığı kadar bağırmasının aslında o gün çok formda ve iyi olduğundan olduğunu ve aşama kaydetmenin tam zamanı olduğunu ve hocanın da bunu bildiğini ve bunun için tepindiğini bilmek

Snowboard, kayak prensiplerini kafada 90° döndürmek, bugi bugi misali kaymak için ortası oyuk kenarları yüksek pistin yanlarına kadar çıkmak, soğuğa paye verilmemesi gerektiğini görmek, bu sene Sarıkamış’ta akşam otele dönünce pistin sonundaki panoda -15i görüp, yukarda kaçtı acaba diye merak etmek, eğlence, sema dönüşü ile kaymak (kendi etrafında döne döne)

Sonuçta hepsinde hareket etmek, denemek, cesaret etmek, cüret etmek, çalışmak, tekrar tekrar tekrar, ısınmak, alıştırma yapmak, alışmak, esnemek, güçlenmek, daha iyiyi aramak, eğlenmek, keyif, keyiften gülüşünü toplayamamak

Bir yanıt yazın